Sahne sanatları arasındaki en değerli alternatiflerden biri elbette tiyatrodur. Köklü tarihi, kültürel aktarımı ve zamana ayak uydurmasıyla birlikte günümüzün de en sevilen sanat dalı olan tiyatro; genel anlamıyla temsil edilen eser anlamına gelir.
Büyük ya da ufak olsun herhangi bir sahnede, izleyicilerin önünde oyuncuların hazırlamış olduğu gösterilere tiyatro denir. Oyuncular, söz konusu eserdeki duyguyu ve olay akışını hem diyaloglarla hem de jest ve mimiklerle aktarma çabası içindedir.
Shakespeare’in sözüyle de ifade edecek olursak tiyatro; insanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatıdır. Konuşma ve eyleme dayalı olduğu için gösteriye dayalı bir sanat dalı olarak da tanımlanabilir.
Tiyatroyu diğer sanat dallarından ayıran özellikleri
Bilindiği üzere edebiyat alanında verilmiş eserler, okunmak; müzik alanında ortaya konulmuş eserler ise dinlenmek için yapılmıştı. Tiyatronun ise bu sanat eserlerinden farkı, sahnede izleyici önünde kanlı canlı olarak sergilenmesidir. Performansa dayalı bir sanat olan tiyatro oyunlarında ortaya konan değerler; tamamen seyircinin algısına ve anlayışına kalır. Burada oyunculuk, sahne düzeni, yeri, dekor, kostüm, ışıklandırma, eserin metni, müzik gibi unsurların bütünlüğü söz konusudur.
Tiyatro yapan kişiye oyuncu ya da tiyatrocu, metnin kendisine oyun, yazan kişiye müellif denilir. Ayrıca sanatın sahnelenmesinde emeği geçen diğer çalışanlar ise şu şekildedir: yönetmen, sahne amiri, dekor ve kostüm sorumlusu, ışıkçı, suflör…
Nereden çıktı bu tiyatro?
Türk Dil Kurumu’na göre İtalyanca teatro kelimesinden dilimize geçen tiyatro; dram, komedi, vodvil vb. edebiyat türlerinin oynandığı yer anlamına geliyor. Sahnelenmek için yazılmış oyunların tümüne adı verilen tiyatro bir görüşe göre ise Yunanca theatron yani “görme yeri” sözcüğünden geliyor. Peki, tiyatronun tarihi bizlere ne anlatıyor?
Günümüzdeki bildiğimiz çağdaş tiyatronun kökeni, bağ bozumu tanrısı Dionysos adına yapılan dinsel törenlere dayanıyor. Riyavete göre ilk tiyatro şenliği de M.Ö. 534 yılında Atina’da yapılmış. Antik Çağ’da bu sanat dalı sadece üst sınıf ve soylulara özgüydü. Her yıl Dionysos’u şehirde kimlerin onurlandırılacağına karar verilir ve bir dizi etkinlikler tertip edilirdi.
Bir festival havasında geçen törenlerde ortaya konulan tiyatro örnekleri bugün hala tarihi noktalarda karşımıza çıkan amfi tiyatrolarda sergilenirdi. Bu büyük mekanlara bakarak, o dönem halkı için tiyatronun önemini anlamak mümkün. Öte yandan ilk tiyatro eserlerinde o zamanın izlerini ve Yunan mitolojisinin etkisini görmek de kaçınılmazdır.
Antik Yunan dönemindeki tiyatrolarda; kostüm ve dekor bulunmaz, oyuncu olarak ise önemli şahsiyetler sahnede yer alırdı. Anlatıcı rolünü ise “koro” üstlenirdi. Oyuncunun vermek istediği duygu, yüzlerine koydukları maskeler sayesinde anlaşılırdı. Bu maskeler hatta günümüzde de tiyatro sanatının bir simgesidir. Bu sebeple dönem içerisinde sadece iki tür sahnelenmiş; trajedi ve komedi. İçerikler de elbette bunlara göre şekillenmiş. Trajedilerde insan ve Tanrı çatışması, komedilerde ise çoğunlukla siyasi konular alay içerikli metinlere çevrilmiş.
O zamandaki tiyatroya; Aristoteles’in “üçlü birlik” yani olay, yer ve zamanda birlik ilkesi hakimdi. Aristoteles’e göre oyun bitene kadar tek bir hikaye üzerine ilerlemeli, tek bir yerde geçmeli ve olay örgüsü bir günden fazla olmamalıdır.
Orta dönem tiyatrosunda göze çarpan isim William Shakespeare olur. Tiyatro artık dinsel niteliğinden çok bir eğlence aracı olmuştur. Halkla doğrudan iletişim kurulur ve trajedi ile komedinin yanına “tarihsel” oyunlar kategorisi de eklenir. Bu dönemde Aristoteles’in “üç birlik” kuralı geride bırakılmış, tiyatro artık profesyonel bir sanat dalı olarak ele alınmıştır. Henüz kadın oyuncuların sahnede olmadığı ortam dönem tiyatrosunda, bu roller genç erkek oyuncular tarafından oynanmaktadır.
Günümüz tiyatrosu ise modern döneme damga vuran Rus Konstantin Stanislavski ile şekillenmiştir. 19. yüzyılın sonlarına doğru “Sistem” olarak da bilinen oyunculuk yöntemi, modern oyunculuk anlayışına yön vermiştir. Bu modelde; oyunculardan kendilerini, canlandırdıkları karakterlerin yerlerine koymalarını ve bu şekilde seyirciye söz konusu duyguları vermeleri amaçlanır.
Tiyatro ve türleri
Tarihi ve kökeni bu kadar zengin olan bir sanat dalı, elbette birçok türe sahip. Tiyatronun farklı pencerelerden sanata el verdiği bu türlere gelin birlikte bakalım…
Trajedi: Bu türün temelinde korku, heyecan ve acındırma taktikleri ile ders verme amacı bulunur. Metninde şiirsellik bulunması nedeniyle diğer çeşitlerden ayrılır. Klasik trajediler beş perdeden meydana gelir. Genelde kral, kraliçe, prens ve prensesler, tanrıya da yarı tanrılar kahraman olur; bu karakterleri de dönemin soylu isimleri canlandırırdı. Hikaye, kahramanların eksiklikleriyle aklın gücünü, tutkularını çakıştırmaya yönelik yazılırdı. Özellikle karakterler bir “katharsis” yani arınma sürecinden geçerlerdi. Klasik trajedi Aristoteles tarafından kuramsallaştırılan “üç birlik kuralı” uygulanırdı.
Drama: Trajedi ve komediyi bir araya getiren tiyatro türü olaran drama; modern tiyatronun ele aldığı aristokrat zümrenin yaşayışını veya sadece hayatın gülünç taraflarının sahneye konmasını yeterli bulunmamasından doğar. Bu türde hayat, her yönüyle ele alınır. Düzyazı ve şiirsel şekilde yazılabilen dramalar, üçten başlayıp beş perdeye kadar sürdürülebilir. Üç birlik kuramı tamamen reddilir. Konular çeşitlidir, kanlı ya da çirkin olsun her türlü olay seyirciye olduğu gibi aktarılır. Gerçekleri göstermeyi amaç edinen dramın ciddi yazılan haline “piyes”, duygulandırıcı ve fazla heyecan verici olanına “melodram” denilir.
Komedi: Yaşamın komik yanlarını yansıtan bu türde amaç, güldürürken düşündürmektir. Kaba ve çirkin sözler kullanılır, kahramanlar halktan seçilir, konular ise günlük yaşamdan alınır. Şiddet eylemleri dahil her şey seyircinin önünde olduğu gibi sahnelenir. Beş bölümden oluşur ve ara verilmez. Üç birlik kuramına tamamen uyulurken komedi metinleri manzum olarak düzenlenir. Komedi, içeriğine göre üç gruba ayrılır: Töre komedisi, entrika komedisi ve karakter komedisi. Moliere’in “Cimri”si ve Shakespeare’in “Venedik Taciri” bu türün önemli örneklerindendir.
Opera: Bu türde diyalog yerine sanatçı şarkı söyler. Tiyatrodan ayrılan en önemli özelliği müzik bölümünü barındırmasıdır.
Pandomim: Verilmek istenen duygu ve düşünce, bazen dansla bazen beden hareketleri ya da mimiklerle sözsüz bir şekilde verilir. Bu yönüyle evrensel bir tiyatro türüdür.
Tuluat: Bu türün en ayırıcı özelliği oyuncuların metindeki sözlerden ziyade doğaçlama yapabiliyor olmasıdır. Perdeli orta oyunu olarak da anılır.
Operet: Halka yönelik yapılan bu türde dekor, kostüm, ışık vb. detaylar oldukça önemlidir. Sözlerinin müziksiz kısımları müziklerden daha çok olur.
Müzikal: Kendi içinde bir olay örgüsüne, dans koreografisine, müzik ve diyaloglara sahip bir bütündür. Duygusal olabildiği gibi eğlendirici de olabilir.
Bale: Balet ya da balerinlerin yer aldığı bu sahne sanatında; müzik eşliğinde lirik ve dram arasında dans gösterisi yer alır.
Tiyatro Günü ne zaman kutlanıyor?
Tüm dünyada her yıl 27 Mart günü Dünya Tiyatrolar Günü olarak kutlanıyor. Hem ülkemizde hem dünyada bu gün ve yer aldığı hafta boyunca çeşitli etkinlikler düzenlenir, festivaller yapılır.
Osmanlı döneminde tiyatro
Sanata, edebiyata, kültürel değerlere önem Osmanlı Devleti’nde her zaman öncelikli olmuştur. Tiyatro da Batılı bir sanat dalı olarak Osmanlı dönemine 19. yüzyılda dahil edilmiş. Fakat bilinenin aksine Osmanlı topraklarındaki tiyatro tarihi, ilk Türkçe tiyatro olan Şair Evlenmesi (1860) ile başlamıyordu. Şair Evlenmesi ile başlayan Türkçe tiyatro dönemi, bu sürecin bilinen üçüncü ve son aşaması olarak kabul edilir. Genel olarak Osmanlı döneminde tiyatro 3 başlıkta toplanır.
1 – Tiyatro eserlerinin sergilenmesi
2 – Tiyatro eserlerinin çevrilmesi
3 – Türkçe tiyatroların yazılması
Osmanlı Devleti içerisindeki gölge oyunu, orta oyunu ve meddah gibi gösteriler sahne oyunları olsa da elbette bir tiyatro değillerdi. Daha çok sözlü edebiyata dayalı, oyunculuktan uzak eserlerdi. Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan Avrupalılar, kültürlerinin bir parçası olan tiyatroyu zamanla yaşadıkları yere de getirdiler. Bu sebeple o dönemdeki ilk tiyatrolar ya yabancı ülkelerin elçiliklerinde ya da yabancıların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde kurulmuş.
Tiyatroların ilk kez sergilendiği yerlerden biri de sanata önem veren padişahlar nedeniyle saraylar olmuş. Osmanlı padişahları, saraylarına misafirlerin de ağırlanabileceği tiyatro salonları yaptırmış.
O dönemde sadece yabancı dilde tiyatroların sergilenmesini Türkçeye çevrilen eserler takip etti. Bu noktada dönemin önemli tiyatrolardan biri, günümüzde de tanınan Güllü Agop tarafından 1870 yılında kuruldu. Güllü Agop bu sayede hem sanatçıların yetişmesinde hem de eselerin dilimize çevrilerek sahnelenmesinde önemli rol oynadı.
Sahnelenen ilk Türk tiyatrosu eseri
Tespit edilebilen ilk tiyatro eseri Şinasi‘nin Şair Evlenmesi olarak biliniyor. Ünlü yazar Namık Kemal tarafından yazılan ve 1873 yılında sahnelenen Vatan yahut Silistre ise Türkçe yazılıp sahnelenen ilk eser olarak tarihe geçer.
Roma’da tiyatro bir başkadır!
Roman dönemi tiyatrosu, Yunan sanatından oldukça etkilendiği için bu alanda bir yenilik getirememişti. Bu dönem biraz da Antik Yunan taklidi olarak anılır. Roman tiyatrolarında amaç, Antik Yunan komedyalarını uyarlayıp insanları aile ve toplum kuralları konusunda eğitmek olmuştur. Bu şekilde halka itaat etmeyi öğretmek isterler.
Diğer yandan savaşçı ruhlarını doyurmak için sahnelerde kanlı gösterileri de sergilemekten kaçınmamışlar. Gladyatör dövüşleri, araba yarışları gibi pek çok alan Roma dönemi tiyatrolarında kendine yer bulmuştur.
Dünyada hayran kalacağınız sahneler
Tiyatro sanatının kalitesi kadar icra edildiği salonlar da bir o kadar önemlidir. Dünyanın farklı yerlerindeki tarihi ve önemli tiyatro sahnelerini tanımaya ne dersin?
Minack Tiyatrosu, Cornwall, İngiltere: 110 binden fazla insanı ağırlama kapasitesi olan Minack, dünyanın en ünlü açık hava tiyatrolarından biri olarak biliniyor. Bu mekan, Minack House’da yaşayan Rowena Cade’ın, yerel drama heveslilerinin Shakespeare’s The Tempest’i oynaması için bir yer aramasıyla ortaya çıktı. Tiyatrodaki ilk sahne ise Ağustos 1932’de gerçekleşti. Burada bir oyun izlemek; tiyatronun çimli alanlarında eğlenmek, dalgaların sesine eşlik etmek, eşsiz bir manzaraya doymak demek olacak. 1976’da kurulan tiyatronun içinde bir kafe de bulunuyor. Ayrıca burada tiyatro eğitimi de veriliyor, gençlere performans sergileme imkanı da.
Seebühne, Konstanz Gölü, Avusturya: Göl kıyısında yer alan bu tiyatronun adı “yüzen sahne” anlamına geliyor. 7 bin kişiyi kapasiteli mekan aynı zamanda opera, festival gibi etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. Seebühne 2008 yapımlı James Bond filmi Quantum of Solace’de de kendine yer bulmasıyla ünlü.
The Elgin Tiyatrosu – The Winter Garden, Toronto, Kanada: Kış Bahçesi olarak da bilinen bu tiyatro,1913 yılında Marcus Lowe tarafından yaptırılmış. 1980’lerde eyalet hükümeti tarafından yaptırılan restorasyon sayesinde çok daha iyi bir duruma geldi. Burada performans izlemek kadar gösterişli yapıyı yakından incelemek de unutulmaz bir deneyim yaşatacak.
Odeon of Herodes Atticus, Atina, Yunanistan: Bu tiyatro sahnesi, MS 174’te tamamlanmış. “Herodeon” asıyla bilinen mekan, Akropolis’in güneyinde bulunuyor. Yarım asırdan fazladır Atina Festivali dahilindeki sahne etkinliklerine ev sahipliği yapan tiyatronun, Herodes Atticus tarafından ölen eşi Aspasia Regilla’nın anısına yapıldığı rivayet edilir. Yarı dairesel amfi tiyatro, 6 bin kişiden fazla kişiyi ağırlayabiliyor.
Shakespeare’in Dünyası (Shakespeare’s Globe), Londra, İngiltere: 1599 yılında oyuncu ve yönetmen Sam Wanamaker tarafından kurulan tiyatro; 1613 yılında yangın nedeniyle tahrip olmuş, 1614 senesinde ise yeniden yapılmış. Daha sonra 1644‘te yıkılan yapı, son halini ise 1997 yılında almış. Thames Nehri’nin kıyısında bulunan Shakespeare’in Dünyası, aynı zamanda bir eğitim merkezi. Burayı rehberler eşliğinde 40 dakikalık bir tur ile gezmek de mümkün.
Tampa Tiyatrosu, Florida, ABD: 1926 yılında sanatverlerle buluşan tiyatro, Mimar John Eberson tarafından tasarlanmış. İçi avluyu andıran mekanın tavanında bulunan 99 lamba ise yıldızları anımsatmak için koyulmuş. Mekan içerisinde klasik filmler, canlı konserler, özel etkinlikler, tiyatro gösterileri, turlar ve eğitim programları da dahil olmak üzere onlarca etkinlik gerçekleştiriliyor.
Palacio de Bellas Artes, Mexico City, Meksika: 1934 yılında tamamlanan yapı hem sergilere hem de tiyatro oyunlarına ev sahipliği yapıyor. Mexico City’nin en büyük ve en önemli sahnesi olan Palacio de Bellas Artes (Güzel Sanatlar Sarayı), 1876-1911 arasında görev yapan hükümete ait bir kamu binası aynı zamanda. Mekanda; ülkenin en iyi sanatçılarının duvar resimleri, heykel ve resim sergileri de bulunuyor. Yapının bir diğer önemli özelliği ise art nouveau tarzında yapılması ve Meksika’nın 1910’daki bağımsızlığının kutlamaları için tasarlanmasıdır.
Sydney Opera Binası, Sydney, Avustralya: Danimarkalı mimar Jorn Utzon tarafından tasarlanan yapı, 1973’te Kraliçe II. Elizabeth tarafından sanatseverlere kapısını açtı. Yılda milyonlarca insanı ağırlayan komplekste, pek çok sahne sanatı kendine yer buluyor. Bennelong Point’teki mekanın yaklaşık olarak maliyeti 102 milyon dolarken; tasarımı için tam 233 proje çizildi. En sonunda Danimarkalı mimarın tasarımına karar verildi. 14 senede bitirilen yapı, 2007 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alındı. Binanın üzerine İsveç’ten getirtilen 1 milyondan fazla kiremit bulunuyor.
Palau de la Música Catalana, Barselona, İspanya: Mimar Lluís Domènech i Montaner tarafından tasarlana yapı,1908 yılında tamamlandı. Mekanın yaptırılma sebebi ise, Katalan müziği, özellikle koro şarkıları, kültürel mirasın bilgisi ve yayılmasını sağlamak olmuştur. Burası 4 Aralık 1997 tarihinde UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmiş; Katalan Art Nouveau’nun en önemli yapıtaşlarından birisi olarak görülmüştür. Şehrin en nadide mimari yapılarından biri olan mekan, Montaner tarafından metal yapı etrafında tasarlandı.
Royal Albert Hall (Kraliyet Albert Salonu), Londra, İngiltere: Kraliçe Victoria’nın eşi Prens Albert’in ‘Merkez Salon’ vizyonunu yerine getirmek için tasarlanan bina, 1871‘de açıldı. O günden itibaren de aktif bir şekilde kullanılıyor.
La Seine Musicale, Paris, Fransa: Ödüllü bir mimar olan Shigeru Ban tarafından tasarlanan mekan, güneşe göre hareket eden güneş panelleri duvarına sahip oval şekilli bir oditoryum barındırıyor. 6000 kapasitelik yapı, Paris Opera Çocuk Korosu ve Laurence Equilbey’in yönettiği Insula Orkestrası’nın bulunduğu Maitrise des Hauts-de-Seine de ev sahipliği yapıyor.
Teatro del Mondo, Venedik, İtalya: Kule benzeri formu ile dikkat çeken yapı, Venedik Mimarlık Bienali için tasarlanmış. İç dekorasyonu bir rönesans tiyatrosuna benzeyen bu geçici yüzer tiyatro, Adriyatik, Yugoslavya, Dubrovnik, Venedik kolonilerinin bir parçası olan diğer limanlar gibi farklı noktalarda da bulundu.
Biraz da çocuklar için tiyatro
Günümüzde yetişkinler kadar çocuklar da tiyatronun büyüsüne kapılıyor; sahnede sergilenen oyunla hem eğlenip hem de farklı bakış açıları kazanıyorlar. Peki, çocuk tiyatrosunun tarihi bizi nerelere götürüyor?
Aslında ilk çocuk tiyatrosunun İngiltere’de I. Elizabeth döneminde, Almanya’da ise 17. yüzyılda tiyatro sahnelerinde çocuklara çeşitli roller verilmesi ile başladığı söylenir. Ancak bir kısım kaynaklar ise ilk çocuk tiyatrosunun 18. yüzyıl’da Fransa’da ortaya çıkan, 1829 yapımlı Théatre du Gymnase-Dramatigue Enfantin adlı bir çocuk tiyatrosu olduğunu aktarır. Süpergüç ABD’de ise ilk çocuk tiyatrosunun açılması 19. yüzyılı, Sovyetlerde ise 1921′i bulmuştur.
Ülkemize çocuk tiyatrosunun gelmesi Meşturiyet döneminde olmuştur. 1935 yılında ise ilk çocuk tiyatrosunun açılması için başlayan çalışmalar Muhsin Ertuğrul’un başında bulunduğu İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Çocuk Tiyatrosu kurulması kararı ile devam etmiştir.
Ülkemizde ilk çocuk tiyatrosu da yine 1935 yılında M. Kemal Küçük’ün yazdığı “Çocuklara İlk Tiyatro Dersi” oyunu olmuştur. Devlet Tiyatroları’ndaki ilk çocuk oyunu ise 31 Ocak 1948’de Küçük Tiyatro’da sahnelenmiştir. “Altın Bilezik” isimli oyunu Mümtaz Zeki Taşkın’ın yazmıştır.
Türkiye’deki çocuk tiyatrosunun mihenk taşlarından biri de Muhsin Ertuğrul ve Haldun Taner’in desteğiyle 1970’lerin ortalarına doğru kurulan Anadolu Çocuk Oyunları Kolu (AÇOK) oldu. Gezgin bir şekilde tiyatro faaliyeti gösteren bu topluluk daha çok çocuk odaklı çalışmıştır.
İstanbul’daki bu tiyatrolara mutlaka şans ver
Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi, Beşiktaş: Konser, defile vb. pek çok ev sahipliği yapan mekan aynı zamanda tiyatro sahnelerini içerisinde barındırıyor. 2013’ten beri hizmet veren Zorlu Performans Sanatları Merkezi, merkezi konumu ve modern tasarımıyla ilgili görüyor.
Ses 1885 – Ortaoyuncular Tiyatrosu, Beyoğlu: Şehrin tarihi tiyatro sahnelerinden biri olan Ses 1885 – Ortaoyuncular Tiyatrosu hala ilk günkü havasını koruyor. Mekanın en belirgin özelliği ise hünkar locasına sahip olması. Kadife koltuklara sahip sahne 1885 senesinde Campanaki tarafından yapıldı. Senelerce sinema olarak kullanılan yapı 1989’da Ferhan Şensoy satın alınıp tiyatroya çevrildi.
Krek Performans Sahnesi, Eyüp: Alışılmışın dışında bir konsepti olan mekanda izleyicilere oyun öncesi bir kulaklık veriliyor. Bu sayede tiyatro boyunca seyirci oyuncuların nefes alıp verişlerine ortak oluyor. Böylece oyuncular kadar izleyici de dikkati dağılmadan oyuna ortak oluyor.
Devlet Tiyatroları Üsküdar Tekel Sahnesi: AVM’lerin içerisindeki sahnelerdense Üsküdar’da deniz kenarında tarihi bir bina iyi bir tiyatro oyunu izlemek için harika bir alternatif. Misafirlerini tarihi dokusuyla etkisi altına alan yapı, 2009’dan beri faaliyet gösteriyor.
Kadıköy Emek Tiyatrosu: Pınar Yıldırım tarafından 2012’de kurulan Kadıköy Emek Tiyatrosu, Kadıköy’de bulunuyor. Şehrin simge yapılarından biri olan sahne, baştan aşağı “Masal Circusları” konsepti ile misafirlerini ağırlıyor.
Salon İKSV: Birbirinden farklı sanat dallarına kapılarını açan Salon İKSV, tiyatroseverleri de unutmuyor. Şişhane’de tarihi bir binada hizmet veren bu sahnenin “Oyun Salonu” hareketli bir sistemle seyircisine farklı performans biçimleri de sunabiliyor.
Duru Tiyatro: 2005‘te oyuncu Emre Kınay tarafından kurulan Duru Tiyatro, Moda’da yıllarca atıl kalmış olan A.F.L Kültür Merkezi‘nin yenilenmesi ile kendine yer buldu. Duru tiyatro, 2008‘de sezonun 8 dalda ‘En İyi’ ödülüne layık görülen ve yılın oyunu seçilen “Bana Bir Picasso Gerek” adlı oyunuyla da adını duyurdu.
Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi: İstanbul’da tiyatro denilince akla ilk gelen sahnelerden birisidir. Bir klasik olan Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ne bir şans vermeyi unutmayın.
Kütüphane Nedir Ne Değildir? Tarihi, Çeşitleri, İlk Kütüphaneler…
KAYNAKÇA
https://blog.obilet.com/dunyanin-en-guzel-19-tiyatrosu/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tiyatro
http://tanzimat.k12.org.tr/osmanli-devletinde-tiyatro-tarihi/